Aşk hakkında okuduğumuz [[2024-01-22 - Ren Okuma Grubu 2024 Şubat kitabı - Aşk Nedir|kitabın]] en ilginç bölümlerinden biri, yazarın toplumsal değişime ihtiyaç duyduğumuz konuları incelediği kısımlardı. Bu zamanların hakim aşk anlayışının neredeyse vazgeçilmez parçalarından beş tanesini, "değişmesi gerekenler" başlığında toplamış. Bazılarının halihazırda değişmekte olduğunu görüyor ve biliyoruz. Bazılarının ise değişmesinin pek kolay olmadığını öngörebiliriz.
Kitabın bu kısmı ve okuma grubunda bu kısımla ilgili gerçekleştirdiğimiz tartışma hem önemli hem de ilginçti. Takipçilerimle mutlaka paylaşmak istedim. Yazarın görüşlerini özetledikten sonra, bizim okuma grubu olarak eklediğimiz maddeleri de listeleyeceğim.
![[2024-04-09-what-love-is.jpg|250]]
Başlamadan önce anlaşılması gereken önemli bir nokta var. Yazar bahsettiği görüşlerin tamamen yok olması gerektiğini savunmuyor. Eleştirdiği ve değişmesini istediği durum, bu görüşlerin birer varsayım haline gelmiş olması ve kendileri dışında kalan durumların "gerçek aşk" olarak adlandırılmaya değer bulunmaması. Yazara göre daha kapsayıcı ve dahil edici bir aşk anlayışına ihtiyacımız var. Şu anda geçerli olan aşk anlayışımızın dışlayıcılığı, bireylere ve topluma zarar veriyor.
# Aşk Hakkında Değişmesi Gereken Beş Görüş
## 1. Evlilik Varsayımı
> "Eee? Ne zaman evleniyorsunuz?"
Aşkın evliliğe doğru ilerlemesi gerektiği varsayımının bayağı eskiye giden bir tarihi var. Bugün bile bu varsayımın sarsılmakta olduğunu görebiliyoruz. Artık pek çok kişi için aşk ile evlilik birbirini gerektiren durumlar değil. Aşkın evliliğe doğru gitmesi gerektiği varsayımı halihazırda değişiyor. Bunun iyi olduğu söylenebilir, çünkü içinde aşk olmayan (mutlu ya da mutsuz) evlilikler bulabildiğimiz gibi, aşık olup da çeşitli engellerden dolayı evlenemeyen, hatta aşık olup da evlenmek istemeyen çiftlerle karşılaşabiliyoruz.
Bu iddialar tabii ki aşık olup da evlenmek isteyen çiftleri dışlamıyor. Problemli olan düşünce, aşıkların evlenmesi _gerektiği_, evlilik içermeyen bir aşkın _gerçek aşk_ olmadığı düşüncesi.
## 2. Çocuk Yapma Varsayımı
> "Eee? Çocuk ne zaman?"
Aşkın çocuk yapılarak taçlandırılması gerektiği düşüncesi, aynı aşk-evlilik bağlantısı gibi oldukça eskiye dayanıyor. Bu eski görüşe göre aşıklar önce evlenmeli, evlendikten sonra da üremeli ve bir aile olmalı. Aşkın çocuk yapmaya gitmesi gerektiği görüşünün de bugün benzer bir değişim sürecinde olduğunu söyleyebiliriz. Aşklarına çocuksuz devam etmek isteyen aşıkların sayısı hiç de az değil.
Çocuk yapma varsayımı evlilik varsayımına kıyasla daha tehlikeli. Bu baskı altında olan çiftler, çocuğa iyi şartlar sağlayamayacak olmalarına, hatta belki de çocuk istememelerine rağmen çocuk yapmayı seçebiliyorlar. Bu da dünyaya gelen bireye zarar veriyor. Ayrıca çeşitli sebeplerden çocuk yapamayacak durumda olan ya da yapmak istemeyen çiftlerin kendilerini eksik hissetmelerine sebep oluyor.
Yine bu iddialar aşık olup da çocuk yapmak isteyen çiftleri dışlamıyor. Problemli olan düşünce, aşıkların çocuk yapması _gerektiği_, çocuk içermeyen bir aşkın _gerçek aşk_ olmadığı düşüncesi.
## 3. Aşka Atfedilen Cinsiyet Rolleri
> "Aşık kadın çocuklaşır, aşık erkek olgunlaşır."
Aşkı yaşama süreçlerimize atfedilen toplumsal cinsiyet rolleri, güncel aşk anlayışının değişmesi gereken başka bir parçası. Aşık kadının ve aşık erkeğin davranışlarının ve deneyimlerinin farklı olması bekleniyor. Bu beklentiler de çoğu zaman cinsiyetlerle ilgili basmakalıp düşüncelere dayanıyor. Aşık erkeğin sahipleniciliğinden ya da aşkın gözünü kör etmesinden tutun da aşık kadının sadakatine ve uyumluluğuna, aşkı kadın ve erkeğe atfedilen rollerden bağımsız düşünmekte zorlanabiliyoruz. Ancak önceki maddelerde olduğu gibi, bu yaklaşımlarda da yavaş da olsa bir değişim gerçekleştiğini gözlemleyebiliriz.
## 4. Tek Aşklılık Varsayımı
> "Birine aşıkken başka birine de aşık olduysan, en az birisi gerçek aşk değildir."
Değişime biraz daha dirençli görünen bir varsayım, aşkın iki kişi arasında gerçekleşmek zorunda olduğu varsayımı. Bu varsayımda, birine aşık olan bireyin aynı anda başka birine aşık olması mümkün değildir. Böyle bir durumda tutumlardan birinin "gerçek aşk olmadığı" ya da "sadece arzuya dayalı bir çekim" olduğu söylenir.
Tabii ki aşk birçok durumda iki kişi arasında gerçekleşiyor. Ancak bunun _böyle olmak zorunda olduğunu_, aksinin _gerçek aşk olmadığını_ savunmak, aynı anda iki kişiye aşık olduğunu söyleyen (ve sayıları çok da az olmayan) insanların deneyimlerini yok saymamız demek oluyor. Yazarın iddiası, herkesin çok aşklı olmasından ziyade çok aşklılığı mümkün kabul ettiğimiz bir duruma doğru değişmemiz gerektiği.
## 5. Aşksızlığın Eksiklik Olduğu Varsayımı
> "Eee? Yok mu birisi?"
Aşkın olmadığı bir hayatın eksik bir hayat olduğunu düşünenlerin sayısı az değil. Bu anlayışa göre birinin hayatında aşk olmayabilir, ancak kişi aşkı aramalıdır, çünkü hiç aşk içermeyen bir hayat büyük bir boşluk içerir. Çoğu zaman, aşık olmak herkes tarafından istenmesi gereken bir durum olarak sunuluyor. Aşktan ve aşk ile bağlantılı ilişki, evlilik gibi bağlardan uzak duran bir insanın hüzünlü ve yalnız olduğu düşünülüyor.
Bu da değişmesin gereken varsayımlardan biri. Aşk iyi ve anlamlı bir durum olabilir, ancak aşkın yokluğu otomatik olarak kötü olmak yerine, geçerli ve nötr bir tercih olabilir.
# Okuma Grubunda Eklediğimiz Maddeler
Okuma grubumuzun bir buluşmasında, yazarın değişmesini umduğu görüşlere ekleme yapabilir miyiz diye düşündük. Her maddeyi detaylıca konuşacak fırsatımız olmadı, ancak şuna benzer bir liste çıkardık:
1. Gerçek aşkın cinsellik içermesi gerektiği varsayımı,
2. Gerçek aşkın çok uzun yıllar, hatta ömür boyu sürmesi gerektiği varsayımı,
3. Gerçek aşkın bütün zorlukların üstesinden gelebileceği varsayımı,
4. Gerçek aşkın aynı evde yaşamayı içermesi gerektiği varsayımı,
5. Her kişinin bir yerlerde bir "ruh eşi" olduğu varsayımı,
6. Gerçek aşkın yalnız insanlar arası olabileceği varsayımı.
Tüm bu düşünceler bizlere oldukça heyecanlı tartışma ve konuşma fırsatları sundu. Benim için, son okuma grubunun keyifli buluşmalarından biriydi.