İçimde sıra dışı bir burukluk var. Ne kadar uğraşsam da cumhuriyetin yüzüncü yılını hayal ettiğim gibi kutlayamıyorum. Sanırım bu konuda hep birlikte zoru başardık. Belki tam da olması gerektiği gibi oldu, çünkü bu ülke en beklemediğiniz anda güzelliği ile sizi şaşırtabileceği gibi en hevesli anınızda tadınızı kaçırabilir. En azından aklımdan geçenleri yazmak ve paylaşmak istedim. Aklımda cumhuriyetin yüzüncü yılı ile ilgili dört rastgele soru var: # Yüzüncü yılında ülkemin bulunduğu yerden memnun muyum? Kocaman bir hayır, ama şikayet etmekten de sıkıldım. Kötü giden şeyleri konuşmaya, büyütmeye ve onlara odaklanmaya çok alıştık. İnsan beyninin kötü ve zararlı olana daha çok dikkat ettiği biliniyor. Bunu avantaja çevirmek isteyen medya da durmadan olumsuzu servis ediyor. Biz de bunu yutup sürekli yolunda gitmeyen şeyler hakkında konuşuyor, şikayet ederek bir arada hissediyoruz. Bundan garip bir tatmin duyuyoruz. İyi olanı fark etmiyor ve hakkında konuşmuyoruz. Tüm bir halk ülkeden umudunu kesmiş durumda. Herkes yoğun bir tükenmişlik hissi yaşıyor. Adaletsizliklere dikkat çekmek önemli ama _sadece_ adaletsizlikler hakkında konuşmak dengesiz ve sağlıksız. Bu ülke için yapabileceğimiz en iyi şeylerden biri daha az şikayet etmek, iyi olanı görmek için çaba göstermek ve her ne iş yapıyorsak onu kaliteli ve erdemli bir şekilde yapmaya odaklanmak. # Yüzüncü yılında ülkemi seviyor muyum? Kesinlikle evet. Bunu söyleyebildiğim için mutluyum çünkü hayatımın çoğunda ülkemi sevmiyordum. Şiiri sevdirmeye çalışan eğitimin sisteminin şiirden soğutması gibi ülkeyi sevdirmek için gösterilen yoğun çaba beni buradan soğutmuştu. Bu soğukluk üzerimde taşıdığım ağır bir yük gibiydi ve bu yükü ancak 30 yaşımdan sonra atabildim. Zor bir yolculuk oldu. Artık ülkemi seviyorum ama milliyetçi değilim. Diğer ülkelerden bir üstünlüğü ya da nesnel bir avantajı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl kardeşini olumlu özelliklerinden dolayı değil de sahip olduğun bağ dolayısıyla seversin, ben de ülkemi üstünlüğünden dolayı değil kurduğum bağlardan dolayı seviyorum. Kusurları olduğunu biliyor ve yokmuş gibi davranmaya çalışmıyorum. Böyle bir sevgi, üstün olduğu için sevmekten daha sahici geliyor. # Yüzüncü yılında Mustafa Kemal’e karşı mahçup muyuz? Eğer Mustafa Kemal Çocuklarla Felsefe ve düşünme eğitimi alanlarında bugün yaptığımız işleri görseydi eminim hoşuna giderdi. Altına imzasını atacağını bildiğimiz işlere zaman ayırmak onu idolleştirmekten daha anlamlı. Atatürk’ün izinde olmak güzel, ancak bunu düşünmeden ve sorgulamadan yapmakta garip olan bir şeyler var. Atatürk hayatta olsaydı bile rotasında hiç değişiklik yapmadan aynı şekilde ilerleyeceğini söylemek zor. Dünya büyük bir hızla değişti. Acaba Atatürk yaşasaydı yüz yıl boyunca değişen şartlara nasıl uyum sağlar, ülke için çizdiği yolu nasıl güncellerdi? Atatürk hayatta olmadığı için bunu yapması mümkün değil. Bu güncellemeyi bizlerin yapması gerekiyor. Bunu yapmak yerine “İzindeyiz!” naraları atmak daha kolay geliyor. Atatürk’ün yolunu belirlemek için kullandığı ideallerden hangileri yüz yıl sonra hala geçerliliğini koruyor? Hangileri bizi yavaşlatıyor? Daha sağlıklı ve sağlam bir uygarlık olmak için hangilerini yeniden düşünmeliyiz? Atatürk’ün sırtına değil de baktığı yerlere bakarak ilerlemeye başladığımız gün sahiden onu takip ediyor olacağız. # Yüzüncü yılından sonra bu ülke daha iyi bir yer olur mu? Olacak. Türkiye’nin daha iyi bir yer olacağına dair inancım rasyonel bir öngörü değil. Yani daha iyi günler göreceğimize _sahiden_ inanmıyorum. Neye inanıyorum biliyor musunuz? Güzel günler görme konusunda pes ettiğim bir hayat yaşamak istemediğime. Bu toprakların daha iyi bir yer olacağına inandığım ve bu uğurda çalıştığım bir hayat yaşamak istediğime. Bunu bir hedef olarak koymak, gerçekleşeceğine inanmak, bir yandan ihtimalinin çok düşük olduğunu kabul ederken bir yandan da zoru başarmak için çabalamak istiyorum. İşte bu, anlamlı bir hayat olurdu. Gevşek bir iyimserlikten değil gerçek bir umuttan bahsediyorum. Türkiye’de kırk yılımı geçirmek beni defalarca üzdü, hayal kırıklığına uğrattı ve öfkelendirdi. Tüm bunlardan doğan küskünlüğü geride bıraktım. Artık en önem verdiğim değer umut. Umuttan anladığım da iyi, önemli ve gerçekleşmesi zor bir hedef için zaman ve emek vermek. Gösterdiğimiz çaba bizleri ve hedefimizi yüceltiyor; hedef gerçekleşse de gerçekleşmese de. Doğum günün kutlu olsun. Yüz yaşına geldiğin için mutluyum. Çok daha güzel günlerini göreceğiz.